Murphy Kanunlarını bilirsiniz. En az bir
maddesinin kendimize uyduğu genel geçer, bana göre sakarlık, şanssızlık
ilkeleri; başkalarına göre, gerçekliğin yasalarıdır. Örneğin hemen aklıma
geliveren bir maddesi “Aradığınız şey en son baktığınız yerdedir.”
Toplumca aradığımız şey hukuk, liyakat,
eşitlik, saygı, hoşgörü gibi kavramlar olunca, bulabilmemiz için henüz son yere
bakmamış olmalıyız. Malum kaybettik onları.
Toplumsal bir alzheimer içine mi düştük
bilemiyorum. Fakat bir aptallık içinde olduğumuz kesin. Öyleyse bunun yasaları
da olmalıdır, değil mi?
Aptallık yasalarına geçmeden önce
toplumumuzdaki giderek bariz hale gelen ve her geçen gün yoğunluğunu artıran
aptallığı eminim sizler de gözlemliyorsunuzdur. Nedenlerini tam olarak bilmek
mümkün olmasa da belki yediğimiz GDO’lu yiyeceklerden, içtiğimiz kimyasalı bol
içeceklerden, soluduğumuz havadan ve hatta gözlerimizi dikip vücudumuzun bir
parçası haline getirdiğimiz (bizden akıllı olduğu iddia edilen)
telefonlarımızın yaydığı radyasyon gibi (mavi ışık diyorlar) ıbık zıbıklardan
bile olabilir. Bu olasılıklar bilimsel yaklaşımla sıralayabildiklerim. Fakat
bir tahminim daha var, ona yasaları tamamladıktan sonra değineceğim.
APTALLIK YASASI
1-Düşünceni asla değiştirmeyeceksin!
Biri düşünceni değiştirecek anlatımlarda bulunursa derhal o mekanı ya
terkedecek ya da yiğitliğe mok sürmek istemiyorsan ne kadar saçma olursa olsun
bildiğin tüm sözcükleri anlamlı anlamsız sıralayacak ve kendi iddian uğruna
kargaşa bile yaratacaksın!
2-Kendinden farklı düşündüğünü
hissettiğin kimseleri asla dinlemeyeceksin! Bu uğurda küfretmenin mübah
olduğunu bileceksin.
3-Sağlam bir aptal olabilmek için kendin
gibi düşünenlerle sık sık bir araya gelecek ve aynı fikirleri terennüm edip aptallığı
sağlamlaştıracaksın!
4-En önemli kural ise kesinlikle
okumayacaksın! Okursan, bir kitap diğerini, diğeri ötekini yakınlaştırır ve
zihnin açılır, buna kesinlikle karşı duracak ve okumuyorum demekten asla
utanmayacaksın!
Elbette aptalların bu yasalara göre
davrandığı söylenemez. Fakat davranışlarının sonuçları bu yasalardır.
Şu
yukarıdaki maddeler öfkeyle yazdıklarım. Daha masumane ve daha geneli kapsayıcı
bir yasa olması gerekir, değil mi? Yasa bu, boru mu? Biraz da açık, kısa ve
anlaşılır.
Yeniden
deneyelim:
Madde-1:
Her konuda bir fikrin olacak ve bunu bilip bilmediğine asla
takılmayacaksın. Kafaya hiç bir şey takmayacaksın.
Madde-2: Seyrettiğin, dinlediğin her
hangi bir konuda enine boyuna düşünmeyeceksin çünkü zaten ne anladıysan odur ve
o kadardır. Başka bir anlam aramayacaksın.
Madde-3: Hayatın ve insanların ayrıntısı
yoktur, hepsi düz ve sığdır. Ayrıntıya takılmayacaksın.
Madde-4: İnandığın, bildiğin (ya da bildiğini
sandığın) ne ise asla ondan şüphe etmeyeceksin.
Madde-5: Dünyaya senin gibi bakanların
dışında kimseyle ahbaplık kurmayacaksın.
Bence bu maddelere sizler de ekleme
yapabilirsiniz. Sizin gördüğünüz farklı aptallıklar vardır mutlaka.
Gelelim giderek aptallaşmakta olmamızın
bence sebebine. Bizzat kendi yaşadığım deneyimden yola çıkarak anlatmalıyım.
Uzun zaman önce tanıdığım çok zeki,
bilgili ve bilge olan bir ustam vardı. Çok iyi bir okur, yazar ve şairdi. Diğer
özelliklerini de sıralarsam, yazı çok uzayacak. Onunla aralıklı zamanlarda bir
araya gelir uzun uzun sohbetler ederdik. Ne zaman buluşup sohbete başlasak,
anında kendi zihnimde bir uyanma hisseder ve o yokken üzerime sinen sığlıktan
sıyrılırdım. Bunu fark ettiğimde anladım ki insan bulunduğu çevrenin ürünü.
Nitekim şimdi sinir bilim uzmanları da aynını söylüyorlar. “Etrafınızdaki beş
kişinin ortalamasısınız.”
Şimdi…
Biz kaç yıldır yukarıdaki maddelere
uygun insanlar tarafından yönetiliyoruz? Kaç yıldır yapılan aptallıklarla
zihinsel olarak savaş halindeyiz? Konumuz yıllardır hep aynı… Doğal olarak,
bölünerek çoğalabilen ve hızla sirayet eden bir bakteri cinsine dönüştü
aptallık. Bir örnek vereyim: Kursun bitiminden yaklaşık kırk dakika sonra
çocuğun velisini arıyoruz.
“Geciktiniz? İyi misiniz?”
“Niye ki? Neye geciktim?”
“Ali’yi almaya gelmediniz?”
“A! Tevekkeli ben de bir şey unuttum
diyordum. Kusura bakmayın. Hemen geliyorum.”
Ya… Çocuğunu unutabiliyor insan… Bunun
bir tık üstü kendini unutmak. Ve şöyle çevrenize bakarsanız kendini unutmuş pek
çok insan göreceksiniz. Hiçbir insani değeri olmayan, yaşadığı çevreden
dünyanın dört bir yanına hiçbir unsuru düşünmeyen; üç boyutlu dünyanın iki
boyutuna sıkışıp kalmış ve bunun bile farkında olmayan yığınlar…
Ya yığınlara katılıp her şeyi
unutacağız, ya da yığınları bu ölü sıfatından uyandıracağız. Ama ne demişti
Einstein? Mümkün mü?
Yorumlar
Yorum Gönder