Zemzem Kafe :)


















Cennettesiniz. Dünyada iken yüreğinizi ağzınıza getirip, gönlünüzü çalan ama sonra bilinmedik bir sebeple sizi orta yerde bırakıp gitmiş bir zalimi affetmeye karar verdiniz.


Çünkü içinizdeki insan sevgisine nalet olsun ki, sizin yüzünüzden bin kat ağır ceza çekmesine yine de gönlünüz razı olmadı. Hem o eski günlerin güzel anları da aklınızdan geçmiyor değil. Ayrıca gönlünüzde bir de umut yeşermeye başlamış. “Belli mi olur?” diyor yüreğiniz. Belki affetmemizden etkilenir de yeniden o, tadı damağımızda kalmış eski günleri cennette yaşarız.


Cennet dedikleri ne ki zaten. Toplamışlar ne kadar beyni boşaltılmış Ukraynalı güzeli ve İtalyan yakışıklısı varsa, olup oluvereceği de oymuş. Birbirinin benzeri klon tiplerden ibaret baldır bacak şovdan başka bir şey değil. Hani utanmasanız ve başka ilgileriniz olmasa, “Len burası hangi k.rhane?” diye sorasınız gelmişti ilk günlerde.


Hasılı, belki gerçek bir insanla olmanın hazzını da ayriyeten yaşama ihtimaline de inanıyor h/nurilerin başını çağırıyorsunuz.


Köşkünüzün önündeki veranda da yaptığınız kısa konuşmanın neticesinde onun cennete kabul edilişini beklemeye başlıyorsunuz. Aradan bir dünya saati geçti geçmeli bir süre sonra h/nurilerin başı şak diye bitiveriyor tepenizde. Tam yutmak üzere olduğunuz cennet badesini püskürerek ona bakıyorsunuz.


"Hayırdır! Bu kadar çabuk mu affedildi?” diye soruyorsunuz.


“Evet efendim, affedildi ve şu an Zemzem Kafe’de cennetin tadını çıkarıyor.” deyip, susuyor. Bu h/nuri grubu her ne kadar hissiz olsalar da, yüzünde tuhaf bir üzüntü varmış gibi geliyor size. Nedenini soruyorsunuz ama o:


“Nasılsa görürsünüz efendim,” deyip kayboluveriyor.



Bir heyecan fırtınası başlıyor içinizde. Hemen içeri koşup bir duş alıyorsunuz, yaşınızı dünyadaki o alımlı yıllara çekiyor (Elbette cennette istediğiniz yaşta görünebilme şansınız var), aynadaki dijital saç alternatiflerinin hepsini tek tek deniyor, envai çeşit azdırıcı koku seçeneklerinden en muhteşemini kulak arkalarınıza, bileklerinizin içlerine püskürtüyorsunuz.


Çok heyecanlısınız. Bir parmak şaklatmasıyla ortaya çıkan gardırobunuzdan ne giyeceğinizi düşünürken aklınıza, onu dünyada ilk gördüğünüz gün üstünüzdekinin ne olduğunu anımsıyor ve anında o kıyafete bürünüp, doğruca Zemzem Kafe’nin önüne ışınlıyorsunuz kendinizi. Niyetiniz önce bir dışarıdan izlemek kendisini.


Zemzem Kafe’nin dışarıdan gözlemlenebilecek bir yerine geçiyor ve pür heyecan onu uzaktan görmeye çalışıyorsunuz. İşte orada. Ama o da ne? Gözleriniz yerinden uğruyor görüntü karşısında! “Yanılıyor olmalıyım,” diyorsunuz kendi kendinize. Çünkü sizinki, klon güzel/yakışıklıların arasından sadece kendi hemcinslerini seçmiş onlarla oynaşmıyor mu? “Bu muydu benim affedip etmeme konusunda günlerce kafa yorduğum? Bu muydu benim gönlümü kaptırdığım! Pih!” deyip sessizce kendi köşkünüze geri dönüyorsunuz.


Artık cennette de huzur kalmadığını düşünerek tam bahçe kapısından giriyorsunuz ki h/nurilerin başı, yanında sizinkinin bir klonuyla karşınıza çıkıyor.


“Efendim, Tanrı size hediye gönderdi,” deyip yanındaki tıpa tıp sizinkine benzeyen şahsiyeti gösteriyor. “Ondaki tüm dataları yükledik, eminim memnun kalacaksınız,” deyip gülümsüyor.


Gayet sakin, “Tanrına selam söyle ve bu klonu aynen ona benim hediye ettiğimi belirt!” diyor ve kapıyı çarpıp içeri giriyorsunuz. Ve böylece daha sonraki kayıtlara “Cennetteki ilk hayal kırıklığı, muz kabuğu” olarak geçecek sükut-u hayali yaşamış oluyorsunuz.


Peki Tanrı bu durum karşısında sizi mutlu etmek için ne yapmış olabilir?


Eh bu soruyu da siz yanıtlayınız efendim, diyor ve link tıklayarak buraya kadar geldiğiniz için binlerce teşekkürlerimi sunuyorum.


Değerli okurlarım, bu yazının bir de baş kısmı var. Okumak isterseniz ve buraya nereden geldik diye merak ediyorsanız:

http://blog.milliyet.com.tr/serbet-bar--zemzem-kafe--irem-disko/Blog/?BlogNo=357428

Yorumlar