Ne mutlu sevgilisi olmayanlara! :))


Aslında bu pencereden bakmak aklımın kıyısından bile geçmiyordu.
Durmadan, Aziz Valantine, sevmek üzerine söylenmiş değerli sözler, hatta sevginin 'bilişsel' ve 'tınısal' boyutuna çıkmış Mevlana ve Şems ya da Nietzsche ve Wagner'ın dostluk ötesi sevgilerini düşünüp duruyordum.
Sonra, facebook'taki paylaşımlar arasında genç dostlardan biri olan Ali Yılmazkara'nın şu sözleri dikkatimi çekti:
"Sevgilim yok;
+ Rahatça oyun oynayabiliyorum,
+ Rahatça çalışabiliyorum,
+ Telefon sessizde kafam rahat takılabiliyorum,
+ Trip, Kapris, Naz yok rahatça uyuyabiliyorum,
+ Sevgilisi olmayan hoşlandığım her güzel kız potansiyel olarak sevgilim ;)
vs.. vs.. vs.."
demiş.
İşte o an aklıma geldi.
Sevgilisi olmamanın bin bir tane artısı var.

Bakınız, meşhur söz, "Çocuğun var, bin dert, çocuğun yok, bir dert" der atalarımız. İşte o hesap, sevgilin var bin dert, yoksa bir derttir. Ve bir dertle uğraşmak her zaman bin tanesiyle uğraşmaktan yeğdir.

Kadın olarak sevgilisi olmamanın faydaları şu şekilde sıralanabilir:
1- Acaba bana bugün hediye alacak mı, alırsa bu ne olacak, yanı sıra çiçek gönderecek mi, mesaj atacak mı? gibi bir sürü soru ile kafanı patlatmazsın. Gider çiçeğini kendi kendine alır gülümsersin.
2- Bu akşam yemeğe çıkacak mıyız, çıkarsak hangi lokantaya gideceğiz, gidersek üstüme ne giyeceğim, 'Lanet olsun alış veriş yapmam lazım', acaba o ne giyecek gibi giyim kuşama dair elli beş bin soru ile cebelleşmezsin.
3- Ona hediye almak için, "Bir erkeğe ne hediye alınır" sorusunu yüz tane arkadaşını arayıp sormak ve bu konuda günler öncesinden deliler gibi araştırma yapıp onu en çok mutlu edecek hediyenin ne olabileceği ile ilgili kabuslar içinde kalmazsın.

Şu yukarıdaki üç madde yalnızca bugün yani 14 Şubat Sevgililer Günü için kurguluydu. Ya sair günler?

Bir kere bir sevgilin varsa her daim telefon denen zımbırtıyı yanında ve açık tutmak zorundasın. Çünkü o lanet aramalar ille ya sen banyodayken ya da saçını kuruturken olur. Dolayısıyla ona cevap vermemiş durumuna düşersin. Bir de ikide bir telefona bakarsın, arama, mesaj gelmemişse, başlarsın kurgusal nevrozmaya:

-Acaba beni unuttu mu?
-Şu an neyle uğraşıyor olabilir?
-Kaç saat geçti hala aramadı?
-İnsan bi merak eder, bi mesaj atar, olmadı bi çaldırır len!
-Hangi cehennemde acaba?
-Yok canım olmaz bu iş!
gibi gittikçe gerilim dozu artan saçmalıklar silsilesini kendi kendine üretirsin.

Haydi telefonla ilgili sorunları bir şekilde aştınız diyelim. "Ruh eşi" denilen sihirli denk gelişten kaç kişi nasibini alabiliyor ki? İki sevgili arasında muhakkak ki farklılıklar olacaktır. Biri, diğerinin beğenisi, eğlencesi veya aktivitesi adına mutlaka ki kendininkinden feragat edecektir. Örneğin biri vejeteryan diğeri etçil olsun. Allah! Çekilir mi len o işkence?! Senin canın kuzu şiş çekerken, öteki ebe gümeci kavurması ister; sen dönere ciğerci kedisi gibi bakarken, öteki neredeyse öğürtü sesi çıkarır.

Biri futbol seyircisi diğeri pembe dizi meraklısı olsa, yine korkunç! İki televizyon almak gibi 'ilahi' sayılabilecek çözüm aslında çözüm değildir ki! Ne yani, biri mutfakta, diğeri başka odada olacaklarsa, sevgili olmanın mantığı nerede?

Sahi bir de Türk toplumuna has kıyafet kavgası meselesi vardır. Örneğin kızımız azıcık güzel giyinse, oğlumuz yan yan bakmaya başlar. Niye? Çünkü güzel kıza kendisinden başkaları da bakabilecektir ve bu berbat bir tehlikedir. Oysa kendisi de zamanında o kıyafetlerle sevmiştir cici kızı. Ama artık sevgilisi vardır, öyleyse hatta mümkünse çarşafa filan girse olabilir(!) (Çok komik olabiliyorlar bazen.)

Sanki biz hanımlar giyim kuşam konusunda çok mu hoşgörülüyüz? Diyelim ki adam cillop gibi giyindi, parfümleri sıktı gidiyor? Doğrudan aklımıza:

-Aha! Bugün özel bir şey var herhalde?
-Acaba birine ilgi mi duyuyor?
-Yoksa iş yerindeki şu 'şıllık' mı göz dikti?
-Bugün aniden bir baskın mı yapsam ne?
gibi harbiden şizofrenik yaratımlara başlamaz mıyız? (Biz de az değilizdir.)

Onu bunu bilmem. Aynen Yılmazkara'nın dediğine benzer: Sevgilim yok,

-Canım isteyince yemek pişirme ayinleri yapıyor ve sonunda iştahla bazen bandırarak, bazen tabağı kafama dikerek yiyorum.
-Canım isteyince dışarı çıkıyor, kafa dengi kızlarla güle oynaya vakit geçiriyorum.
-Bugün ne giysem derdiyle uğraşmak yerine, içimden geldiği gibi giyiniyorum.
-Telefonu genellikle sessize alıyorum, arayanlara canım isteyince dönüyorum.
-Paşa gönlüm ne isterse ve nasıl isterse hatta nerede isterse aynen onun dediği gibi yaşıyorum. Gece yarısı canım yürümek isterse, çıkıp yürüyorum. Pazar günü yolu iki saat sürse bile annemlere gidip bir akşam yemeği yiyip dönüyorum.
-En ama en vazgeçilmezi, tek başına olmanın ulaşılmaz ve paha biçilmez dinginliğinde yazıyor, izliyor, üretiyor ve keyfediyorum!

Fakat elbette seven yürekleri gönülden kutsuyorum. Dilerim sevgileriniz çoğalsın ve aşkın ötesine geçsin... Çünkü orada tek başına yaşanan mükemmeliğin çift kişi yaşanma şansı var...


Sevebilen yürekleri kutlayarak, noktalıyorum.



Yorumlar

  1. insanın bir sevgili olması iyidir...:)

    YanıtlaSil
  2. bundan güzel anlatılamzdı zevkle okudum...

    YanıtlaSil
  3. "İnsanın bir sevgilisi olması iyidir" diyen sevgili adsız :) Muhakkak ki iyidir ve muhakkak ki insanın yaşam enerjisine katkısı olur. Ama yalnızca doğru insansa. :) Yoksa dertten başka ne olabilir? :)

    Ve zevkle okuyan Sevgili Mery, çok teşekkür ederim. Okuyan ve değerlendiren kıymetli dimağlarınıza sevgim ve saygımla...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder