Varoluşun ilk çöpçatanı Tanrı'dır :))


Birbiriyle uyumlu olacaklarına inandığınız iki insanı tanıştırma işine çöpçatanlık deniyor. Bu bir iş ama okulu yok. Anadan talimli olacaksınız, yapabilmek için. Tanıştırmayı düşündüğünüz iki insanın karakteristik yapıları, beğenileri, zihinsel ve duyusal hassasiyetlerinin birbiri ile uyumlarını düşünecek ve “Evet, bu ikisi olur yahu!” deyip; tanıştıracaksınız! Ne kadar profesyonellik isteyen, ne kadar zor bir iş düşünsenize. Sanki Tanrı’nın işine el atmak gibi bir şey bu.

Peki neden yapar insanlar bunu? Kendilerini büyük gördükleri için elbette. Nikah törenlerinde, “Bakınız, şu çifti ben tanıştırdım,” cümlesini keyifle söyleyip; “Aslına bakarsanız onları ben var ettim,” iç sesiyle şişinebilmek için. Doğan çocuklardan birine çöpçatanın isminin verilme olasılığı ise bir başka piyango tabii.

Benim ilgimi çeken kısım çöpün çatılmasından evvel, birbirinden habersiz dolanan o iki insana durumun açıklanma aşaması. İlkin kadına açılır mesele. Sanırım nedeni, erkeğin her tür tanıştırılmaya karşı potansiyel bir hazır bulunuşluğunun olması. Nitekim, kadınlar biraz daha mıncırık çıkarmaya meyillidirler.

Çöpçatan kimse, kadına adamı anlatırken:
“İyi bir mesleği var. Evi arabası var. Babası tarafı da variyetli. Geleceği garanti.” Diyerek söze başlar. Kadın,
“Okur mu, yazar mı, naif mi, kibar mı, gezmeyi tozmayı sever mi, çocuk ister mi…?” gibi bir sürü soru bombardımanına tutar. Artık kendine göre kriterleri ne ise.
Aynı çöpçatanın işi erkek olana kadını anlatırken daha kolaydır. Ve daima ilk cümle şudur: 
“Bir tanıdığımızın kızı var; hanım hanımcık.” Erkeğin ilk ve tek sorusu:
“Güzel mi?”
Bitti. Başka kritere gerek yok, güzel olsun yeter.

Aynı durumda Tanrıyı, Havva ile Adem’in çöpünü çatarken düşünün.
Tanrı almış Adem’i karşısına, 
“Senin için bir eş yarattım,” diyor. Adem’in de ilk sorusu belli:
“Güzel mi?”
Yarattığından sorgu sual edilemeyecek bir güce karşı bu soruyu sorabilme cesareti gösterebiliyor çünkü henüz ne kadarı sorgulanabilir farkında değil. Aynı şaşkınlıkla söylenmeye devamla:
“Bana verdiğin kadar zeka vermedin umarım! Bak, benden daha zekisine hayatta katlanamam, bilmiş ol!” diyor.
Tanrı elbette bu kısmı geçiştiriyor ve
“O değil de, bir elma düşkünlüğü var. Sebebini bir türlü anlayamadım,” diyor.
“Eee, sonra?” mı?
Sonrası yok, biz oluyoruz işte, daha ne olsun!  :)

Yorumlar