Salaklığıma doyayım...!

Size de olur mu?

Bazen tam salak hissediyorum. Gardım düşmüş, keyfim kaçmış, ruhum salaş, beynim darmadağın! Bunun adına salaklık diyorum. Hani bulunduğum herhangi bir mekanda, biri “Hey Salak!” dese, “Buyurun, bana mı seslenmiştiniz?” diyebilecek kadar pis bir durum..!

Hayır hayır, depresyon değil. Kaç yıldır birlikte yaşıyoruz kendimle, depresyon olsa bilmez miyim hiç?  Daha başka bir şey. Sanki zincirin zayıf halkasıyım, ya da kırılma noktasının tam ortasındayım…

Öyle hakkından gelinmeyecek bir durum gibi de gözükmüyor açıkçası. Hani biri minnacık bir destek verse tekrar kalkıvereceğim ayağa, ya da biri minnacık bir ters laf etse çöküvereceğim yere… Üstü küllenmiş köz gibi. Üflenip alevlendirilebilir, yahut söndürülebilir...

Sonbahardandır belki… Bütün ağaçlar birer birer döküyorlar yapraklarını. Benjamin de onlara öykünüyor olsa gerek.(*) Ben dönendikçe etrafında, o da dökülüyor tek tek…

Yaprakları dökülen tüm ağaçlar ve solgun renklere kendini bırakan doğa şefkat istiyor sanki… Sanki benim ruhum da şefkat mevsimine girmiş gibi…

Annemi arıyorum, “Şöyle çık dışarı dolaş diyor,” “Peki” diyorum.
Can dostumu arıyorum; “Oyyy, kıyamam ben sana…” diyor, kendimi tutuyorum. Tutmazsam ağlayacağım biliyorum.

Gözlerimi kısarak bakıyorum. Pek gülesim de yok hani. Okuduğumu anlamıyorum, anlamak için çaba sarf edip başa da dönmüyorum. “Bırak dağınık kalsın”ı oynuyorum…

Hasılı salağım bugün. Şikayet ettiğimi de söyleyemeyeceğim. İyi böyle. Kafa yormuyorum, dünyanın öbür ucundaki çocuk için. Yalın ayak okula gidenleri ya da okul yüzü görmeyenleri… Eti, gücü, varlığı sömürülenleri… Dev sömürgenleri, yahut da duygu sömürenleri düşünmüyorum…  

Tarihimiz: Günlerden Salak, aylardan Hüzün, mevsimlerden Şefkat’teyiz.

Çıkıp dolaşayım en iyisi. Belki gülümsenecek bir şeyler bulurum. Mizahı galeta niyetine kullanıp, hüzünleri ona bularım. Tavanın dibine sürecek kadar yaşam sevinci olsa yeter. Kızartır yeriz afiyetle… Hep olduğu gibi…

(*) Benjamin: Asıl adı Benjamin Hasan olan, yaşatmak için etrafında dönendiğim ev çiçeği :) Çevremdeki tatlı kızlardan biri hediye etmişti. Her su verişimde, “Ben de sana canlı bir ev hayvanı hediye etmezsem ne olayım,” diyorum. Sorumluluk kolay mı öyle?

Yorumlar