Cimicik şefkat...


“İnsanlık haysiyeti ve şefkat duygusu barışın anahtarıdır” diyordu bir filmde.

Barışı tesis edecek güçler, bin yıllardır yaptıkları gibi sömürmek ve tüm maddi değerleri kendilerine mal etmek için çabalıyor olduklarından, henüz insanlık haysiyetine haiz olamadılar.

“Age of stupid” (Aptallık çağı) isimli videonun başlangıcında, “İnsanlık tarihi, çalmaya değecek herhangi bir maddeye sahip olan insanların cesetleriyle birlikte çöpe atıldı,” diyor. Çünkü kanlı savaşların çoğu başkalarına ait toprak parçası üzerindeki maddi değerleri sömürmek adına yapılıyor. Özellikle, bugün açlık çeken Afrika’nın zavallı tarihinde bunu görmemek mümkün değil. Sadece maddi değerlerini değil; gerek Afrika’da, gerek Amerika veya Avustralya’da insan ırklarının bile köküne kibrit suyu döken güçleri hepimiz biliyoruz.

Dünya barışının anahtarı yine insanın kendisindedir fakat insan, henüz haysiyet kavramının farkında olmadığı için ufukta barışa dair bir ışıltı gözükmüyor. Egemen güçler sömüreceği kaynakların henüz sonuna gelmedi… Kızılderili Şef’in dediği gibi, Son nehir kuruduğunda doların yenmeyecek olduğunu anlayacaklar, ama iş işten geçmiş olacak…

Peki ya şefkat? Tıpkı tanımında yer aldığı gibi, acıyarak ve koruyarak sevmek. Haydi egemen güçlere karşı birey olarak elimizden herhangi bir karşı duruş gelmiyor dedik, ya şefkatimiz?...

Ne kadar şefkat gösteriyor ve ne kadarına ihtiyaç duyuyoruz? En yakınımızdaki insana yahut da herhangi bir canlıya, hiçbir karşılık beklemeden ne kadar şefkat sunabiliyoruz? Ve istediğimiz şefkat çeşidi bir halden anlayandan öte nedir?

“Cimicik şefkat istiyorum, aşk bahane!” Defalarca duydum bu cümleyi. Yalın yalnızlığı ruhunda hisseden, minnacık bir anlayış, acıyarak ve koruyarak sevecek bir insana duyulan bin yıllık özlemdir onların içindeki. Peki, hangimiz aynı durumda değiliz? Hangimizin ihtiyacı yok, öylesi masum, beklentisiz ve karşılıksız sevilmelere?

Divanın üzerinde uyuyup kaldığında sessizce üstünü örten bir el, “yoruldum” demeden yorulduğunu anlayan bir çift göz, kupkuru söylenmiş bir cümlenin üstündeki insansı tınıları duyabilen bir çift kulak olmak…

İnsanlık haysiyetinden bihaber şu çıkarcı, şu açgözlü, şu menfaat peşinde koşan güruhlardan olmamak adına, önce şefkatini sunması gereken bizleriz miyiz ne?  “İyilik yap, iyilik bul” felsefesince değil. Aman ha, karıştırmayalım! Gösterdiğimiz şefkatin karşılığında hiçbir şey almayacak, kazanmayacak olduğumuzu bile bile şefkat göstermek. Tıpkı yer yer çatlamış ve sıvaları döküldü dökülecek bir duvarı gönlünce boyamak, avuçlarından serçeleri beslemek, susuz kalmış bitkileri sulamak gibi. Ne duvar, ne kuşlar, ne de bitkiler, gösterdiğiniz şefkatin karşılığında size hiçbir şey sunmaz! Fakat ruhunuz öyle ferahlar ve öyle huzur dolar ki, işte onun karşılığı yoktur…

Kesinlikle bildiğim odur ki, şefkat göstermeyi bilenlerin şefkatleri, kendilerini de sarar. Tıpkı sevginin, gösterdikçe büyüdüğünü; aşkın, inandıkça çoğaldığını; nefretin de bilendikçe asıl sahibini yiyip bitirdiğini bildiğim gibi…

Belki şefkatinden sual olunmayan değerler olursak, insanlığın kaybettiği haysiyetini bulmasına da yardım etmiş oluruz. Kim bilir?...


Notum: Mizah kalemimi kaybettim. Şöyle pembe püsküllü, yumuşak tüylü bir kalem görürseniz, hemen tutun kolundan, geri döndürün lütfen :)

Yorumlar

  1. Beyaz Adam'ın içine etmediği toprak parçası mı kaldı dünyada. Afrikalıların da, kızılderililerin de kaderi aynıydı ve hatta Hinduların. 30 sene önce İngiltere'ye gittiğimde polis hep de beni durdurup kimlik sorardı. Çünkü esmer tenliydim, gözlerim mavi değildi. Şimdi de değişen bir şey yok. Herkes kendi menfaati peşinde. İyilik yapan çoğunlukla kötülük buluyor. Sevgiler. Ata Kemal Şahin

    YanıtlaSil
  2. Yorumunuza katılmamak ne mümkün değerli yazarım..! Ne mümkün! Çok teşekkür ederim yorum katan, okuyan değerli bilincinize. Varlığınız büyük zenginlik... Saygımla ve sevgimle E. Supçin

    YanıtlaSil

Yorum Gönder