Sevgilime e-mektup (Sonsuz Aşk)


Varlığının katresine bin yıl şükrettiğim,

Yine “Seni çok özledim,” diyerek başlayacağım ve sen, “Ne mutlu, yaşayan birini özleyene!” diyeceksin… De bakalım çok sevdiğim, de…

Biliyor musun, iki çift güzel aşık var bu ara çevremde. Onların yürek kıpırtılarını ve aşkın getirdiği inanılmaz coşkularını soluyorum… Birbirlerine bakışlarını görmelisin Can Tanem..! Daha dokunmadan, birbirlerinin ruhlarına akışlarını, o akışın salt gönül gözünü açıp; dünya gözünü kör eden şavklarını görmelisin! Tek kelimeyle, aşk mucize!

Ve ben, nerede iki aşık görsem, nerede birbirini sımsıkı tutan bir çift ele ilişse gözüm bizi düşünürüm… İlle de, ilk zamanların çekingen ama istekli; güçlü ama tedirgin yaklaşımlarının devamını getirip getiremeyeceklerini düşünmeden de edemem…

Tahterevalliye benzetmiştik anımsıyor musun?
“Karşısındakinde kendini bulmuş iki insanın çekingen isteği ile amansız çekimidir, tahterevalliyi kurduran,” demiştin. Hemen bloknotunu açıp bir üçayak ve üstüne upuzun bir platform çizişin gözümün önünden gitmiyor. Platformun bir ucundaki sendin, diğerindeki ben. Birbirinden uzakta ama birbirine çekilen iki candık öylece iki uçta duran…

O kargacık burgacık Cin Ali çizimlerine gülmüştüm, anımsıyor musun? Kadın olanı erkekten ayıran tek fark birine çizdiği uzun saçlardı! “Gülme!” demiştin kendin de gülerek. Ve ardından soru bulmaca başlamıştı, her zamanki gibi:

“Söyle bakalım, platformu tutan şu üçayağın her biri neyi temsil ediyor?” diye sorduğunda, afallayıp, aklımdan ilk geçen ve asla feragat edilemeyeceğini bildiğim değeri söyleyiverdim: “Saygı!”
Büyük bir keyifle ayaklardan birinin altına plakaya benzer bir karalama yapıp;
“Evet, ayağın birini sağlama aldık. Ya ötekiler?” dedin.
“Onları da sen söyle!”
“Peki, şu da dürüstlük olsun o zaman,” deyip, ayağın birini daha sağlama aldın. Sıra bendeydi. Ama aklıma da başka bir değer gelmiyordu. Sıkılganlığımı fark edip;
Sadakat Tek Tanem! O yoksa, bu ikisi bu platformda yürüyemezler, yürüyüp de birbirlerine erişemezler,” demiştin. O ayak da sağlama alınırken, benim kafam karışıyordu.
“İyi de, aşk nerede?” diye sordum! Kalemi elinden bırakıp, gözlerime bakarak;
“Tabii ki yüreklerinde!” dediğinde utanmıştım… Sanki onu da sembolize edecekmişiz gibime gelmişti. Sustum ve gülümsedim…

Sen yeniden aldın kalemi eline, kel olanın eline şişeye benzer bir şekil, saçlısının da kol ucuna kapalı bir el çizdin. Ardından, tam denge merkezine de bir çiçek saksısı ekledin. Bilmece gittikçe karmaşıklaşıyordu, kafam gibi. Anadan sabırsızlığımla;

“Aşk yüreklerinde, sadakat, dürüstlük ve saygı da kökleri oldu. Öyleyse neden hala iki ayrı uçtalar?”
“Bak tek tanem, birinin elinde su, diğerinin elinde de tohum var. Erişebilirlerse, kadın tohumu toprağa ekerken, adam ab-ı hayat olacak.” Öyle şiirsel ve öyle tınılarla söylemiştin ki; ben “Kadının elindeki tohum neyi temsil ediyor, ab-ı hayat nedir?” diye soramamıştım. Zaten bilmem gerekiyormuş, öyleymiş gibi bir hava esmişti.

Utana sıkıla;
“Peki neden hala tahterevallinin iki ucundalar, neden denge sorunu var?” dediğimde,
“En önemli ögeleri unutuyorsun, uyum ve güven!” deyip, açıklamana devam ettin:
“Uyum ve güveni yakalayarak parça tamamlamak, gerçekten tahterevallinin üzerinde yürümek kadar zordur. Adımlarını birbirine uydurmak, geçmişten gelen karakteristik özellikleri tanımak ve güvenmektir diğerinin seni düşürmeyeceğine.”

O gün bu konuşmaları yapıp temsili resimleri çizerken, biz sonsuz aşkı ekmiştik kendi toprağımıza. Ama kazara hasretin de tohumu düşmüş olmalı saksıya...

Neyse… Neyse, çok sevdiğim, sızlatmayayım yüreciğini… Hasret, ikimizin hasreti deyip; onu da bağrımıza basacağız. Kavuşmayı beklemenin de ibadet olduğunu unutmadan…
Kendine ikimiz için iyi bak emi?
Adları bende saklı, birbirlerinde kendilerini gören, hoş bakışlı gençler,
Aşkınızın ve bahtınızın önü açık olsun…
 

Yorumlar

  1. Ben bu satırları yazarken, umarım e-mektup da adresine ulaşmış ve okunuyordur...Aşklar, onsuz olursa, sonsuz oluyor galiba?

    Yüreğin tükenmesin...

    YanıtlaSil
  2. ablacım seni m.b. da göremeyince o kadar çok endişelendim ki anlatamam. ama iyi ki buraya kaçmışsın. ben de burdayım artık =)

    YanıtlaSil
  3. Zeyno'm, çok teşekkür ederim. Bu bir seriydi Milliyet Blog'da.Ayrılmadan önce yayına vereceklerimden biriydi bu yazı, ama olmadı. Yazıda da dediğim gibi, iki güzel çift aşığın hatırına kaleme aldım. Gökhan'cım, iyi ki buradasın! Çok teşekkür ederim abla can... Her ikizinize de sevgim ve saygımla... Emine Supçin

    YanıtlaSil

Yorum Gönder